31 Aralık 2011 Cumartesi

Bir delinin hatıra defteri (9)

30 Aralık Cuma
Bu sabah Eres'ten gelen telefonla öğleden sonra planı belli oldu. Tuzak kokusu almama rağmen Mannheim'a gitmeyi kabul ettim. Neustadt tren istasyonunda buluştuk ve Eres'ten beklediğimiz gibi koşturmaya başladık. Neyse ki 20 metre sonra perona geldik ve ilk etap bitmiş oldu. Eres treni beklerken yolda benimle konuşmak istediğini söyleyince tuzaktan emin oldum. Bu konuşma tabii ki trende rahat rahat otururken değil de Mannheim'da koştururken yapıldı. Sonunda bir hayır konserinde kasa nöbetçiliği ve bir Porto Rikoluya Almanca dersi vermeyi kabul etmek zorunda kaldım.
Sonra bir kafeye girip bir şeyler içtik. Serkan ve ben kola şişesiyle küçük bir konser verdik. Kafeden sonra Eres ve Katja alışverişe gitti, ben de çocuklar açık hava paten pistinde kayarken onları bekledim.
Akşam evde çocuklarla yalnızdım ve aslında film seyretme planları yapıyordum ama çocuklar bir türlü uyumak istemediğinden bunu yapamadım. Uyuduklarında Dieter Nuhr'un daha önce seyretmediğim bir stand-up şovu vardı ve neşeli bir gece için gereken her şey tamamdı.
Korkusuz ve uykusuz bir gün geçirmiştim, iyi miydi bilmiyorum ama sanırım şikayet etmek için henüz çok erken.

30 Aralık 2011 Cuma

Bir delinin hatıra defteri (8)

29 Aralık Perşembe
Artık uyumak dışında bir şey yapmıyorum.  Uyanıkken de dış dünya ile iletişimimi en aza indirdim, hiç bir şey yapmak istemiyorum. İnsanlar bana yardım etmeye çalışıyor ama bütün bunları geri çeviriyorum. Neden böyle yaptığımı da şu an düşünmek istemiyorum. Uyumadığım zamanlarda topoloji kitabımdan bir paragraf okuyup anlamaya çalışıyorum.
Akşamı televizyon seyrederek geçirdim. Film seyrederken çikolatalı dondurma yemek ne güzelmiş. Güzel olan belki de her şeyden kaçabilmek ama kaçacak yerimin kalmadığı zamanlar da gelecek.

28 Aralık 2011 Çarşamba

Bir delinin hatıra defteri (7)

28 Aralık Çarşamba
Bu gün öğleden sonra Speyer'deki teknik müzeye gittik. Uçaklar, gemiler, kara taşıtları ve uzay yolculukları ile ilgili sergiler vardı. Çocuklar epey eğlendi, ben de yeterince fotoğraf çekebildim. İlaçların etkisi artık iyice azaldı, sadece uyku ve arada tansiyon düşmesi gibi hisler var. Diğer yan etkilerin kaybolması ile kendimde birden yine hobilerimle ilgilenebilecek gücü buldum ama aynı zamanda artık eskisi gibi her şeyi de düşünebiliyorum. Bir şekilde bu ikisini birbiriyle kapıştırabilirsem belki rahat edebilirim.

27 Aralık 2011 Salı

Bir delinin hatıra defteri (6)

Bu sabah bizimkiler Fransa'ya gitmeye karar verdiler, daha doğrusu plan Fransa sınırını geçip biraz alışveriş yapıp geri dönmekti. Ben bu kadar uzun süre ayık duramayacağımı fakat Neustadt'a kadar beraber gelebileceğimi söyledim. Kitapçıları dolaşıp biraz da fotoğraf çekmeyi planlıyordum ve uykum geldiğinde de 10 dakikada evde olabilecektim. 
Önce heykellerle kiliselerin fotoğrafını çekmeye gittim, böylece panorama denemeleri de yapabilecektim. Kiliselerin biri onarımdaydı, diğeri ile yetinmek zorunda kaldım. Sonra heykelleri aramaya başladım. Bu sırada tekerlekli sandalyesiyle gezen yaşlı bir adam bana seslendi. Zaten söylenenleri anlayamıyorum bir de Pfälzisch konuşan birini anlamak zorunda kalacağımın stresini düşünerek yaklaştım. İlk cümle kolaydı, arabanın arka tekerleğine yapışmış bir şey var mı diye bakmamı istiyordu. Kontrol ettim, yoktu. Sonra eğer yanlış anlamadıysam, yıl boyunca arabanın tekerleğine tatile çıkmaya yetecek kadar para yapıştığını söyledi ve birbirimize iyi günler dileyip ayrıldık. Kitapçılarda aradığım ilanları bulamayınca eve dönmeye karar verdim.
Evde televizyon karşısında bir iki saat kestirmişim. Kalktıktan sonra ilacın hiç bir etkisini hissetmiyordum. Böylece mükemmel denilebilecek bir kaç saat geçirdim. 
Akşam evde yine yalnızım ve panikler arada geliyor. Bu sefer en kötü senaryoların yanında daha mantıklı varyantları da düşünebiliyorum. Yaptıklarımın ne kadarı benden ne kadarı ilaçtan geliyor bilmediğimden böyle ufak zaferlere sevinemiyorum.
Sevinmemekte haklıymışım, korkular artık her taraftan saldırıyor ve ilacım da beni terk etmiş. Uyuyabilmek için kitap okumayı da denedim ama olmuyor, bu akşamki savaşı kaybedeceğim kesinleşti. 

26 Aralık 2011 Pazartesi

Bir delinin hatıra defteri (5)

26 Aralık Pazartesi
Bu sabah baş dönmesinin yanında mide bulantısı da var. Katja elektronik bir hatayı düzeltmek için dışarı çıktı. Panik! Çocuklar odalarında ödev yapıyorlar ve arada anlamadıklarını bana soruyorlar. Onların yaşındayken rahatlıkla yaptığım soruları şimdi anlayamıyorum. Kafamda şu an sadece acaba elektronik postada ne yazıyordu sorusu var ve bu sefer ne yazık ki ilaçtan daha güçlüyüm.
Serkan arada bir yanıma geliyor ve yazdıklarımı okuyor ama anlıyor mu bilmiyorum. Belki de bunları benim yazdığımı bile bilmiyor.
Öğleden sonra biraz uyumaya çalıştım. Mangal hazır olunca beni kaldırdılar. Yemekten sonra çocukların dönme dolabını yapmaya başladım ama oturduğum yerde rahat edemiyorum.  Beş dakikada bir ara veriyorum. Sanki hastayım, eklemlerim ağrıyor, başım dönüyor ve midem bulanıyor. Ağzım kuru ve arada bir çenem kasılıyor.
Sonra çocuklar ormana gezmeye gitti, bu sefer ben evde kaldım. Ormanda yürüyebilecek kadar iyi hissetmiyordum kendimi, oysa ki hava bu gün mevsime göre oldukça sıcaktı. Gezintiden döndüklerinde tekrar dönme dolabın başına oturduk. Bu sefer daha uzun süre çalışabildim ve epey bir kısmını bitirdim. Kalkar kalkmaz hastalığım kendini yine hatırlattı, çalışırken bunu tamamen unutmuştum. Artık panikten çok hasta mıyım diye düşünüyorum.
İnsanlar bana ilacın dozunu azaltmamı söylüyor ama onları dinlememek için doktor her gün bir tane almamı söylediği bahanesini kullanarak bu teklifi reddediyorum.
Akşamı televizyon karşısında daha önce defalarca seyrettiğim filmlerle geçirdim. Gece bir gibi uykum kaçmış bir şekilde yatağa gittim ve kitap okumaya başladım. Uykusuzluğun en güzel ve etkili ilacının yardımıyla kısa sürede uyuyakalmışım.

25 Aralık 2011 Pazar

Bir delinin hatıra deferi (4)

25 Aralık Pazar
Dün gece tahminimde daha çabuk uykuya dalmışım ve güzel uyudum. Dokuz gibi kalktım ve ona doğru ilaçlarımı aldım. Neredeyse unutacaktım. Bu sefer baş dönmeleri ve baş ağrılarıyla boğuşuyorum.  Ev soğuk değil ama üşüyorum. Neden bilmiyorum ama dişlerimi de gıcırdatıyorum. Eğer gece uyurken böyle yapsam korkunç dişçi rüyaları görürdüm. Henüz uykum gelmedi.
İti an, çomağı hazırla. Saat onbir buçuk ve esnemeye başladım.
Öğlenden sonra biraz kestirdim ve çocuklarla dönme dolap kurmaya başladık. Bu sırada ilacın etkisini artık hissetmiyordum.
Saat dört buçuk. Panik yine şiddetli bir şekilde geri geldi. Aynı insanın kendi kendini gıdıklayamaması gibi. Ben bunları kendime söylediğimde bir şey yok ama başkası söyleyince felaket. Paniği anlamaya çalışıyorum ama düşünmeye başladığım anda kafamdaki görüntüler buharlaşıyor. Keşke panik de beraber kaybolsa ama o zaman problem çok kolay olurdu. Ne kadar sabırsızım.
İlacın etkisi ile duyu organlarım yavaşladı ama normalde sadece kadınların fark ettiği değişiklikleri fark edebiliyorum artık. Doktor ilacı verirken bağımlılık yapmaz demişti ama bazı yan etkileri için bağımlı olmayı isteyebilirim.
Akşam evde yalnızdım. Televizyonun karşısında köpük parçaları üretimine devam ettim. Sürekli aynı işi yapmanın uyuşturucu etkisi ile korkusuz, kolay bir akşam oldu.

24 Aralık 2011 Cumartesi

Bir delinin hatıra defteri (3)

24 Aralık Cumartesi
Bu gün Noel. Gece iyi uyudum. Gördüğüm rüyaları da hatırlamıyorum, sadece birinde kar vardı ama nerede, neden bilmiyorum. Kalkmadan önceki ereksiyon kısa bir tebessüme yol açtıysa da işemeye gidince geçti. 
Hani çekilmiş dişin geride bıraktığı boşluğu dilimizle kurcalarız ya, ben de öyle ufak ufak beni deli eden düşüncelerle oynamaya başladım. Panik durumu ortaya çıkmadı ama şansımı zorlamak istemedim ve ilaçlarımı aldım. Noel nedeniyle bir hafta izin aldım şirketten ama sanırım tatilim planladığım gibi geçmeyecek. Umarım ilacın etkilerine çabuk alışırım yoksa işe döndüğümde epey sıkıntılar yaşayacağım. Son iki gün şirkette sadece uyumamaya çalıştım ve otomatik pilotta biraz program yazdım.
Bir saat oldu ve hala uyku bastırmadı. Belki de alışıyorum ilaca. Ses dalgalarını görünür hale getirmek için bir deney hazırlıyorum. Şimdilik paketlerde kullanılan plastik köpük bloklarını en küçük parçalarına ayırıyorum ve bu sırada bir kadının kocasını öldürmesi için neler yaşamış olması gerekir acaba diye düşünüyorum. Daha doğrusu düşünmeye çalışıyorum ama yapamıyorum. İlacı kullandıktan sonra bazen dost ateşi altında kalmışım gibi hissediyorum. Bu sefer dostum biraz daha ağır silahlarla saldırıyor. Baş dönmesi, titremeler ve parmaklarımda uyuşmalar var. Terlemeye de başladım. Sakinleşmek için biraz gitar çaldım ama sakinleştim mi? Hayır.
Çocuklarla çıktık ve kaynanamın evine gittik. Yol boyunca sersemlemiş bir şekilde yürüyordum. Çocuklara durumu fark ettirmemek çok zor geliyor artık. Ümit ve Serkan sürekli bir şeyler anlattılar, sanırım Serkan roket ve dünyanın yok olması projelerinden bahsediyordu. Ümit normalde o kadar hızlı konuşuyor ki, onu anlamayı beklemiyordum.  Beynim ise sadece bir şey düşünebiliyordu: Şimdi öbür ayağını ileri koy, şimdi diğerini. Böyle devam et.
Evde kanepeye uzandım ve sonunda gözlerimin uzun zamandır istediği şeyi yaptım. Bir saat sonra filan uyandım, Katja Noel alışverişinden gelmişti. Biraz sonra da Astrid Noel hediyeleri ile geldi ve akşam burada olmayacağından hediyelerimizi hemen açtık. Şu an çocuklarla ormanda gezmeye gitmek ile dönüp tekrar yatmak arasında kararsızım.
Ormandan döndükten sonra sıra Noel ağacı altında hediyeleri açmaya geldi. Çocuklar hediyelere bayıldı. İnsanların bu kadar mutlu olduğu bir anda bile hiç bir şey düşünemeden ve hissedemeden sadece var olmak ilginç bir tecrübeydi. Hareketleri olduktan sonra görebiliyordum, söylenenleri algılayamıyordum, daha doğrusu tepki verdikten sonra algılayabiliyordum.
Bu akşam için son görevim beraber akşam yemeği. Bunu da atlatırsam eve gidip kendi boşluğumda hayatıma devam edebileceğim. Daha önce paniğe kapıldığımda kalbim sıkışıyor gibi olurdu, şimdi sadece kısaca başım ağrıyor.
Şimdi evdeyim. Katja'nın netbook'unu söktüm ve sabit diskindeki verileri kurtardım ama netbook'u kurtaramadım. Şu anda uykum yok artık, bakalım uyumayı nasıl becereceğim bu gece.

23 Aralık 2011 Cuma

Bir delinin hatıra defteri (2)

23 Aralık Cuma
Bu sabah oldukça kolay uyandım. Dün ilacın beni neredeyse ayakta uyuttuğunu düşünerek hapı sirkette almaya karar verdim. Sabahları şirkete giderken yarım saat yürüyorum. Böylece işe vardığımda uyanmış da oluyorum ve kahveye ihtiyacım olmuyor. İlaç beni her seferinde bu kadar yorgun yapacaksa yürümenin başka bir faydasını bulmam lazım. Tamam, doktor düzenli spor yapmanın sinir sistemi için faydalı olduğunu söyleyen bir teoriden bahsetmişti. Başka bir spor türü bulana kadar işe gitmeyi düzenli spor hanesine yazabilirim. Saat sekiz gibi ilaçlarımı içtim (bir miktar da tansiyon ilacı kullanıyorum her gün) ve şimdi saat dokuz. Esnemeye başladım.
Daha öğlen olmadı ve gözlerim yine ağırlaştı. Başım dönmüyor ama etrafı da biraz bulanık görüyorum. Henüz panik olmadı. Dün bir arkadaşımın söylediği şeyleri düşünüyorum: Bu ilaç sadece beni rahatsız eden durumları ortadan kaldıracak ama sorunlarımı çözmeyecek.
Zaman ilerledikçe ilacın etkisi de değişiyor, belki de azalıyor. Normalde paniklemeye başladığımda korkularımı beynimden atamadığım düşüncelerle daha da çok tetikliyordum. İlacı kullandıktan sonra bir kaç saat panik durumu hiç ortaya çıkmıyor. Daha sonra panikler geri geliyor ama beynim o korkuları destekleyecek hiçbir şey düşünemiyor ve bu panik durumu çok kısa sürüyor. Hatta neden panik yaptığımı bile anlayamıyorum. Bu da beni biraz rahatsız ediyor. Bu düşünememe her durumda aktif. Hiç bir şey için 5-10 saniyeden fazla konsantre olamıyorum. Aslında ilaçtan beklediğim etki buydu ama keşke etkinleşeceği zamanları ben seçebilseydim.
Saat dört buçuk oldu ve panikler sıklaşmaya başladı. Bu sırada hala düşünemiyorum. Bir taraftan bu ilacın da işe yaramayacağını düşünmeye başlıyorum. Doktor bu ilaç beni tedavi edecek demedi ki ama. Sadece önce serotonin seviyesini düzelteceğiz ve sonra tedaviye nasıl devam edeceğimize bakacağız dedi. Bu en kötü senaryo düşüncelerinden ne zaman kurtulacağım?
Akşam eve geldiğimde kendimi yatağa attım ve çocuklara beni yarım saat sonra kaldırmalarını söyledim. Ümit bu tür işlerde makine gibidir, hatta kendi işini bırakır saati kontrol eder. Deliksiz uyumuşum ama kalktığımda gözlerim olaya kaldığımız yerden devam ediyoruz der gibiydi. 
Askerlikten hatırladığım bir durum daha ortaya çıkıyordu. Seksüel isteksizlik. Askerdeyken işe yarıyordu ama şimdi yeri ve zamanı mıydı? Reçeteye göre ilacın normal etkilerinden biriymiş. Şimdi gitar ibadetimi yapıp yatıyorum. Yarın Noel ve bir hafta tatilim var. Umarım vücudum bu ilaca alışabilir de işe dönünce saçmalamam.

22 Aralık 2011 Perşembe

Bir delinin hatıra defteri (1)

22 Aralık Perşembe
Bu sabah nörolog tedavinin ilk kısmı için bir ilaç yazdı. Her sabah bir tane içmem gerekiyor ve yaklaşık bir ay sonra tekrar muayeneye gideceğim. Bu sabah ilk hapımı aldım. Öğleden itibaren gözlerimi açık tutamaz oldum. Yan etkilerde yazan başlangıçta intihar düşüncelerindeki olası artış ortaya çıkmadı ama. Gün boyunca genelde neşeliydim. Fazla iş de yoktu. Bunun yanında arada hafif de olsa panik ve korkular ziyaretlerine devam ettiler. Bu uykulu olma durumu biraz rahatsız ediyor beni. Akşamları yapmayı istediğim şeyleri yetiştiremeyeceğim diye korkuyorum.
Akşam korktuğum başıma geldi. Origami, Noel hediyelerini paketleme derken artık koşturmaya başladığımı fark ettim. Konsantre olamadığım için en basit şeyler bile epey zaman almaya başladı. Yetmiyormuş gibi bir de bozulan bir netbook problemi çıktı. Sonra artık pes ettim ve biraz gitar çalıp yatmaya gittim. Yatakta bir süre bu akşam duş alıp almadığımı hatırlamaya çalıştım, almıştım. Normalde zaten unutkanımdır ama artık ilaçtan iyice korkmaya başlamıştım. Gece ise oldukça rahat uyudum.

17 Aralık 2011 Cumartesi

Ümit ve Serkan (13)

Bir hikaye de Katja'dan:
Geçen hafta el işi dersinden sonra Ümit'le Katja arasında şöyle bir konuşma geçmiş:
Ümit: Anne, hani dayının dayısı geçen öldü, hatırlıyor musun? (Adam epilepsi hastasıymış ve merdivenden düşmüş, ölmüş. Olay Fas'ta meydana gelmiş).
Katja: Evet.
Ümit: Benim yüzümden mi öldü?
Katja: Hayır.
Ümit: Düştü mü? (Ölen dayıdan bahsediyor)
Katja: Evet.
Ümit: Deprem mi oldu?
Katja: Nereden çıkarıyorsun bunu?
Ümit: Geçen okuldan sonra bizi almak için geç kaldığında çok kızdım ve tepinmeye başladım. Orada bir deprem yapmış olabilir miyim?


10 Aralık 2011 Cumartesi

Origami : yıldız

Arada bir origami ile ilgilenirim. Genelde çocukların hoşuna giden bir şeyin nasıl yapıldığını internetten öğrenir ve onu yaparım. Birkaç hafta önce çocuklara Noel pazarında kağıttan yapılmış 3 boyutlu bir yıldız almıştık. Geçen gün odalarını temizlerken gördük ki, yıldız ezilmiş. Bunun üzerine internette bunların nasıl yapıldığını araştırdım. Aynısından olmasa da yine de güzel bir yıldız planı ve videosu buldum.




Bu sefer adi kağıtlar kullanmak yerine origami kağıdı aldım ve videodaki yıldızı yapmaya başladım. Gereken parçaları hazırlamak çok kolaydı. Parçaları birleştirmek de kolay sayılırdı ama son parçayı yerine koymak biraz zaman aldı. Sonuçta aşağıda fotoğrafını gördüğünüz yıldızı yapmış oldum.


8 Aralık 2011 Perşembe

Kendini başkasının yerine koymak

Geçen gün sorduğum soruların çözümü için problemin içindeki insanların kendilerini karşısındakilerin yerlerine koyması yeterliydi.

1. soru: Kırmızı şapkalı adaylardan biri şöyle düşünür:
Eğer başımda yeşil şapka olsaydı, diğer kırmızı şapkalı aday iki yeşil göreceği için ayağa kalkmayacaktı. Demek benim başımda kırmızı var. Burada hangi kırmızılının daha önce şapkayı bileceği önemli değil.

2. soru: Çobanlara A, B ve C diyelim. A çobanı şöyle düşünebilir: Hepimiz sadece diğerlerinin yüzü boyalı diye düşünüyor. Eğer öyle olsaydı, yani benim yüzüm boyasız olsaydı, B çobanı C'nin gülmesini anlamsız bulacaktı, çünkü C'den başka boyalı çobanın olmadığını düşünecekti. Fakat B hala gülüyor, demek garip bir durum yok ve benim yüzüm de boyalı.

3. soru: Kabile üyeleri adamın sözüne inanır ve kendi göz renklerinin de mavi olabileceğini düşünürlerse, saatli bomba çalışmaya başlar. Sorunun önce daha basit şekillerini çözelim. Eğer kabilede bir tane mavi gözlü insan varsa ve kabilede en az bir tane mavi gözlü insan olduğunu biliyorsa, bu kişi ertesi gün kendini kurban edecektir çünkü başka mavi gözlü kimseyi görmemiştir. Eğer kabilede iki mavi gözlü insan varsa, ilk gün bir şey olmayacaktır, çünkü iki mavi gözlü de bir başka mavi gözlü gördüğünden henüz kendini kurban etmeyi düşünmeyecektir. Fakat ilk gün sonunda diğer mavi gözlünün kendini kurban etmediğini görünce, demek kabilede bir mavi gözlü daha var diye düşünecek. Bu ikinci mavi göz çiftini göremediğine göre, ikinci kurbanın kendisinin olması gerektiği sonucuna ulaşacak. 100 mavi gözlü ile de mantık aynı. İlk 99 gün bir şey olmaz, sonraki gün bütün mavi gözlüler birden aydınlanır ve kurban bayramı kutlamaları başlar.

Kendimizi başkalarının yerine koyarak bir çok problemi çözmek mümkün. Yukarıdaki sorularda kendini başkalarının yerine koyanlar bir varsayımda bulundular ama. Herkesin aynı kurallar doğrultusunda hareket eden mantıklı insanlar olduğunu kabul ettiler. Eğer bu şartlar sağlanmazsa çok değişik sonuçlar çıkabilir. Örneğin 3. sorudaki kabilede bir tek kişi mavi gözlü olsa ve ertesi gün öğlende şaka olsun diye kendini kurban etmeseydi ne olurdu acaba?

7 Aralık 2011 Çarşamba

Havuz probleminden daha önemli bilmeceler

Aşağıda anlatacağım bilmeceler havuz problemleri kadar tanınmıyorlardır belki ama bence 'gerçek' hayatta daha önemlidirler. Hepsinin çözümündeki teknik aynıdır.

İlk soruyla tanışmam ortaokul başlarında oldu. Soru şöyleydi:
Kralımız 3 aday arasından başvezir seçecektir. Hepsi de çok zekidir ve göreve uygundur aslında ama sadece bir kişilik bir kadro vardır. Kral adaylarla bir oyun oynamaya karar verir. Adayları çağırtır ve oyunun kurallarını anlatır. Oyunda kırmızı ve yeşil olmak üzere iki tür şapka var. Adayların başına birer şapka koyulacak. Kimse kendi şapkasını göremeyecek. Karşısında 2 kırmızı ya da bir kırmızı ve bir yeşil şapka gören ayağa kalkacak, iki yeşil şapka gören oturacak. Kendi başındaki şapkanın rengini ilk bilen başvezir olacak. Sonra oyuna başlarlar ve kral adayların başlarına 2 kırmızı ve 1 yeişl şapka koyar. 3 aday da ayağa kalkar. Kırmızı şapka giyenlerden biri kırmızı der ve başvezir olur. Nasıl bir mantık yürütmüştür?

İkinci soru: Bir gün 3 çoban koyun otlatırken uyuya kalırlar. Yaramaz bir çocuk da gelir ve üçünün de yüzünü boyar. Çobanlar uyanınca birbirlerinin yüzlerine bakar ve gülmeye başlarlar. Yanlarında kendi yüzlerini görecek bir şey yoktur ve gülerken birbirleriyle konuşmamaktadırlar. Bir süre sonra biri kendi yüzünün boyalı olduğunu anlar ve susar. Nasıl?

Son soru: Bir adada yaşayan bir kabilede 1000 kişi vardır. Dinleri kendi göz renklerini bilmelerine izin vermiyor. Bu konuda birbirleriyle konuşmaları bile yasak. Kendi göz rengini öğrenen kişi ertesi gün öğlende kendini kurban etmek zorunda. Bütün kabile üyeleri dinlerine çok bağlı ve zeki ve mantıklı insanlar.
Bir gün adaya bir yabancı geliyor. Bu yabancı adamın şerefine bir yemek veriliyor ve herkes o yemeğe katılıyor. Misafir, Kabile üyelerinin 100 tanesinin mavi gözlü olduğunu görüyor. Diğerlerinin dinleri hakkında bilgi sahibi olmadığından düşüncesizlik edip şöyle bir şey diyor:
Benim gibi mavi gözlü insanları burada görmek ne kadar güzel!
Bu cümlenin kabile üzerinde nasıl bir etkisi olmuştur?

Çözüm tekniği ve çözümler bir sonraki yazıda.


5 Aralık 2011 Pazartesi

Almanya'da ilkokul

Bugün çocukların ilkokulda basit tek değişkenli denklemleri nasıl çözdüklerini ögrendim. Tabii ki çok basit bir yöntem ama ilkokuldayken böyle birşey öğrendiğimi hatırlamıyorum. Örneğin şöyle bir sorunun çözümüne bakalım:
Hans aklında bir sayı tutuyor (Para olayını aşmış adamlar). Bu sayıya önce 7 ekliyor ve sonra çıkan sayıyı 13 ile topluyor ve 41 sayısını buluyor. Hans aklında hangi sayıyı tutmuştur?

Soruyu çözerken önce aşağıdaki şeklin noktalı çizginin üst tarafında kalan yarısı çiziliyor. Sonra öğrenci şeklin alt tarafını üstteki işlemlerin terslerini (+ işareti - oluyor, - işareti + oluyor) yazarak tamamlıyor. Sonra sonuçtan başa doğru oklar takip edilerek işlemler yapılıyor ve ara değerler bulunuyor. Böylece küçük çocuklara bilinmeyen kavramını öğretmeden bir bilinmeyenli basit denklemleri çözdürüyorlar.


4 Aralık 2011 Pazar

Ümit ve Serkan (12)

Bu haftasonu konumuz balondu. Ümit kutlama partilerinden kalan balonlarla yanıma geldi ve bunları şişirmemi istedi. Birkaç tanesini şişirdikten sonra küçük bir deney göstereyim dedim. Şişirdiğim balonu saçlarıma 5-10 kere sürttükten sonra balonu ayçekirdeği kabuklarına yaklaştırdım. Kabuklardan birinin balona doğru uçmasıyla  Ümit kahkahalarla gülmeye başladı. 2 yıl önce aynı deneyi tarakla yaptığımda böyle bir tepki almamıştım. Daha sonra balonla daha başka küçük cisimleri hareket ettirmeye başladık. Serkan'ın saçlarını dikleştirmeyi de başardık bu arada.
Bugün de iyi eğlendik derken birkaç saat sonra Ümit yine balonla fakat başka bir fikirle geldi. Konfeti balonu yapmak istiyormuş. Anneden ve anneanneden gerekli izinler alındıktan sonra planı uygulamaya koyduk. Ümit delikli zımba ile konfeti hazırlamaya başladı. Hazırlanan konfetileri balona huni yardımıyla koyduk ve sonra balonu şişirdik. Nefes boruma kaçan konfetileri çıkardıktan sonra sıra Serkan'ın balonu patlatmasına gelmişti. Ümit herkesi oturma odasına topladı, Serkan da oyuncak arabasını kurup, tekerleklerini balona yaklaştırmaya başladı. Bu sırada planında düşünmediği bir nokta birden aklına geldi ve 'Birisi kulaklarımı tıkasın!' diye bağırmaya başladı. Neyse ki araba ile patlatma planı işe yaramadı. Bunun yerine klasik olan tirbuşon yöntemini kullanmaya karar verdik ve bununla oldukça başarılı sonuçlar aldık. Şimdi Ümit'le Serkan yeni balon planları üretmekle meşgul ve ben de balon şişirmediğim zamanlarda bu yazıyı yazmaya çalışıyorum.