20 Ocak Cuma
Bu akşam yıllardır ara verdiğim İspanyolca dersine tekrar başlayacağım. Eres beni ileri seviye kursa davet etmiş, ben de itiraz etmedim. Köy yerindeki kursta insanlar ne kadar ileri seviye olabilir ki diyerek rahatlığımı bozmuyorum.
Bütün günüm bir müşterinin sorunlarını çözmeye çalışarak geçti. Müşteriye destek olması gereken arkadaşların birisinin hasta diğerinin izinli olması nedeniyle iş bana düştü. Aklıma gelen çözüm tasarıları işe yaramayınca pazartesiye kadar zaman koparıp işi izinli elemana pasladım. Artık kursa gitmek için erkenden çıkablirim.
Trende ders için yanıma ne kalem ne kağıt hiçbir şey almadığım aklıma geldi. Son bir umutla bütün çantayı bir daha aradım ama yok. Eres'in ders anlatma tekniğine göre aslında epey not almak lazım, çünkü teoriden çok günlük hayatta kullanılan pratik kalıpları öğretiyor. Katja'yı arayıp beni istasyondan alıp derse götürmesini istedim ama kağıt kalem istemeyi unuttum.
Derse zamanında yetiştim, aslında Eres geç geldi. Sınıfın her kursta olduğu gibi yaşlı kadınlardan oluştuğunu görünce kursun seviyesi hakkındaki tahminlerimin doğruluğundan emindim artık. Ta ki ders başlayana kadar. Dilbilgisinde hatalar yapmalarına rağmen sular seller gibi konuşuyorlardı, ayrıca Eres'in her dediğini de anlıyorlardı. Sonunda benim en zayıf elemanı olduğum bir kurstaydım. Bu otuz yıldır ilk defa karşı karşıya olduğum bir durumdu. Topluluk önünde konuşmayı da pek sevmediğim için iki kat rahatsız olmam gerekiyordu ama panik yapamadığım için bu durumu dert etmedim. Eres de, heralde bu durumu tahmin ettiğinden, oyunu hep benim avantajlı olduğum alanlara sürdüğü için ders benim için bile eğlenceli geçti.
Kalabalık karşısında konuşurken ya da baskı altındayken yüzüm kızarmaz ama başım yanıyormuş gibi hissederdim, bu sefer yüzüm kızardı mı bilmiyorum ama diğer histen eser yoktu. Madem önümdeki engeller bir bir kalkıyor, artık derslere daha iyi hazırlanayım ki, diğer katılımcılar için bir engel olmayayım.
23 Ocak 2012 Pazartesi
18 Ocak 2012 Çarşamba
Bir delinin hatıra defteri (17)
17 Ocak Salı
Uzun süre sonra aşırı uykulu olma durumu yine başladı, nedenini bilmiyorum ama zaman zaman gözlerimi açık tutmak için ellerimi kullanmak zorunda kalıyorum. Bu beni asıl tedirgin eden değişikliğin yanında bir şey değil ama. Artık pek korkmuyorum ya da heyecanlanmıyorum. Bu akşam bridge kursuna başlıyorum ve normalde birkaç gün öncesinden paniklemeye başlamam gerekirdi. Bu panik de kurs başlamadan beş dakika önce geçerdi ama şimdi hiç bir şey hissetmiyorum. Belki de düşünebileceğim konu üzerinde bir kaç saniyeden daha uzun bir süre yoğunlaşamadığımdan böyle bir durumdayım. Evde, işte bana bir şey sorulduğunda bir cevap veriyorum ama sanırım bu cevabı düşünmeden veriyorum ya da bu sırada nasıl düşündüğümü çok çabuk unutuyorum. Analitik düşünme dedikleri, bir problemi adım adım çözme yerine çözümün birden beynimde oluşması gibi bir durum yaşıyorum. İşe yaradığı sürece şikayet etmeyeceğim heralde ama acaba akşamki kurs yeni ve henüz alışamadığım düşünce yöntemiyle nasıl geçecek diye de merak ediyorum.
Bu gün pek iş yapmadım, programda düzeltmem gereken hatalar vardı ama nedense hiç acelem yoktu. Ya çözüm aklıma gelmezse diye panik yaptığım saniyeler oldu ama bunlar da çabuk geçti. Aslında sadece kitap okumak istedim ama tembelliğimi de bu kadar açık gösteremezdim, bunun yerine internetteki bir satranç turnuvasını seyrettim.
Saat beşe geliyor, geç kalmamak için şimdi çıksam iyi olur. Adresi ve yolu google sayesinde iyice öğrendim, çıkıyorum şimdi.
İstasyona kadar normal geldim, bakalım yolun gerisini bulabilecek miyim? Haritayı çantadan çıkarsam mı acaba? Yok ya, hava çok soğuk, ayrıca etraf iyice karanlık, haritayı okuyamam heralde. Yakında sola dönmem lazım. Bremerstrasse? Bu kadar çabuk muydu? Neyse, o zaman şimdi sola doğru gideyim. Betzenberg yoluna da geldim, stadyum da gözüktü zaten, doğru gidiyorum. Yol ileride stadyumun arkasından mı geçiyor? Haritaya göre önünden geçmeliydi ama. Oh, neyse ki göz yanılmasıymış. Şimdi önce Hegelstrasse'yi bulayım. Spinozastrasse! Burası da filozoflar mahallesi gibiymiş. Tamam, Hegelstrasse. İleride bir otel olacak ve oradan sağa doğru Kantstrasse'ye döneceğim. Hedefe geldim sonunda, 89 numara nerede acaba? Kilise, okul filan tamam ama hiç bir binada numara yazmıyor. Protestan kiliseleri de gerçekten küçük oluyormuş. Hah, sonunda bir canlı gördüm şurada, ona sorayım bari. İyi de gösterdiği binada 89 yazmıyor ki, yine de bir bakayım oraya. Rahip kalıyormuş burada, zili çalıyorum, yanlış hatırlamıyorsam yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek gibi bir görevleri vardı bu rahiplerin. Galiba kapıya bakmak gibi bir görevleri yokmuş. Park yerine doğru gideyim. Hey, bir araba geliyor, güzel, park ediyor ama kadının arabadan çıkmaya niyeti yok. Bu tarafa da bakmıyor hiç. Belki de otoparkta yalnız bekleyen bir adamdan korktu, ama benim ondan daha çok korktuğumu bilmiyor. Heralde arabada oturmak dışarıda soğukta beklemekten daha rahat. Kadına adresi soruyorum, camı bile indirmeden bridge kursu için mi geldiğimi soruyor ve bay Schneider'i beklememiz gerektiğini söylüyor. Bekleyelim o zaman, hava da o kadar soğuk değilmiş. Schneider beş dakika sonra geliyor ve hep beraber içeri giriyoruz, tanışıyoruz, yerlerimize geçiyoruz.
Bridge için oldukça iyi hazırlanmış bir ortam. Önce biraz ders yapıyoruz, sonra da oynamaya başlıyoruz. Bir sürü hata yapıyoruz ama çok eğlenceli insanlar. Zaten Almanya'da anaokulu çocuklarından daha neşeli bir grup varsa, o da emeklilerdir. Haftaya salı tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz ve trenle eve dönüyorum.
Güzel bir akşam geçirmiştim, insanlarla iletişim kurmakta zorluk çekmemiştim, hatta bazen çok mu ileri gittim diye kendime sordum ama olan olmuştu bir kere. Oynarken düşünmem gereken durumlarda yine sistemli olmayan daha çok sezgisel ama yanlış olmayan çözümlere ulaştım. Yaptığım hatalar genelde oyuna yeterince konsantre olamamaktan kaynaklanmıştı, bazı ihtimalleri dikkate almayı unutmuştum. Beynimin yeni çalışma moduna alışabilirsem güzel olacak gibi. Bir sonraki maceram cuma günü İspanyolca dersi.
Uzun süre sonra aşırı uykulu olma durumu yine başladı, nedenini bilmiyorum ama zaman zaman gözlerimi açık tutmak için ellerimi kullanmak zorunda kalıyorum. Bu beni asıl tedirgin eden değişikliğin yanında bir şey değil ama. Artık pek korkmuyorum ya da heyecanlanmıyorum. Bu akşam bridge kursuna başlıyorum ve normalde birkaç gün öncesinden paniklemeye başlamam gerekirdi. Bu panik de kurs başlamadan beş dakika önce geçerdi ama şimdi hiç bir şey hissetmiyorum. Belki de düşünebileceğim konu üzerinde bir kaç saniyeden daha uzun bir süre yoğunlaşamadığımdan böyle bir durumdayım. Evde, işte bana bir şey sorulduğunda bir cevap veriyorum ama sanırım bu cevabı düşünmeden veriyorum ya da bu sırada nasıl düşündüğümü çok çabuk unutuyorum. Analitik düşünme dedikleri, bir problemi adım adım çözme yerine çözümün birden beynimde oluşması gibi bir durum yaşıyorum. İşe yaradığı sürece şikayet etmeyeceğim heralde ama acaba akşamki kurs yeni ve henüz alışamadığım düşünce yöntemiyle nasıl geçecek diye de merak ediyorum.
Bu gün pek iş yapmadım, programda düzeltmem gereken hatalar vardı ama nedense hiç acelem yoktu. Ya çözüm aklıma gelmezse diye panik yaptığım saniyeler oldu ama bunlar da çabuk geçti. Aslında sadece kitap okumak istedim ama tembelliğimi de bu kadar açık gösteremezdim, bunun yerine internetteki bir satranç turnuvasını seyrettim.
Saat beşe geliyor, geç kalmamak için şimdi çıksam iyi olur. Adresi ve yolu google sayesinde iyice öğrendim, çıkıyorum şimdi.
İstasyona kadar normal geldim, bakalım yolun gerisini bulabilecek miyim? Haritayı çantadan çıkarsam mı acaba? Yok ya, hava çok soğuk, ayrıca etraf iyice karanlık, haritayı okuyamam heralde. Yakında sola dönmem lazım. Bremerstrasse? Bu kadar çabuk muydu? Neyse, o zaman şimdi sola doğru gideyim. Betzenberg yoluna da geldim, stadyum da gözüktü zaten, doğru gidiyorum. Yol ileride stadyumun arkasından mı geçiyor? Haritaya göre önünden geçmeliydi ama. Oh, neyse ki göz yanılmasıymış. Şimdi önce Hegelstrasse'yi bulayım. Spinozastrasse! Burası da filozoflar mahallesi gibiymiş. Tamam, Hegelstrasse. İleride bir otel olacak ve oradan sağa doğru Kantstrasse'ye döneceğim. Hedefe geldim sonunda, 89 numara nerede acaba? Kilise, okul filan tamam ama hiç bir binada numara yazmıyor. Protestan kiliseleri de gerçekten küçük oluyormuş. Hah, sonunda bir canlı gördüm şurada, ona sorayım bari. İyi de gösterdiği binada 89 yazmıyor ki, yine de bir bakayım oraya. Rahip kalıyormuş burada, zili çalıyorum, yanlış hatırlamıyorsam yardıma ihtiyacı olanlara yardım etmek gibi bir görevleri vardı bu rahiplerin. Galiba kapıya bakmak gibi bir görevleri yokmuş. Park yerine doğru gideyim. Hey, bir araba geliyor, güzel, park ediyor ama kadının arabadan çıkmaya niyeti yok. Bu tarafa da bakmıyor hiç. Belki de otoparkta yalnız bekleyen bir adamdan korktu, ama benim ondan daha çok korktuğumu bilmiyor. Heralde arabada oturmak dışarıda soğukta beklemekten daha rahat. Kadına adresi soruyorum, camı bile indirmeden bridge kursu için mi geldiğimi soruyor ve bay Schneider'i beklememiz gerektiğini söylüyor. Bekleyelim o zaman, hava da o kadar soğuk değilmiş. Schneider beş dakika sonra geliyor ve hep beraber içeri giriyoruz, tanışıyoruz, yerlerimize geçiyoruz.
Bridge için oldukça iyi hazırlanmış bir ortam. Önce biraz ders yapıyoruz, sonra da oynamaya başlıyoruz. Bir sürü hata yapıyoruz ama çok eğlenceli insanlar. Zaten Almanya'da anaokulu çocuklarından daha neşeli bir grup varsa, o da emeklilerdir. Haftaya salı tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz ve trenle eve dönüyorum.
Güzel bir akşam geçirmiştim, insanlarla iletişim kurmakta zorluk çekmemiştim, hatta bazen çok mu ileri gittim diye kendime sordum ama olan olmuştu bir kere. Oynarken düşünmem gereken durumlarda yine sistemli olmayan daha çok sezgisel ama yanlış olmayan çözümlere ulaştım. Yaptığım hatalar genelde oyuna yeterince konsantre olamamaktan kaynaklanmıştı, bazı ihtimalleri dikkate almayı unutmuştum. Beynimin yeni çalışma moduna alışabilirsem güzel olacak gibi. Bir sonraki maceram cuma günü İspanyolca dersi.
9 Ocak 2012 Pazartesi
Bir delinin hatıra defteri (16)
8 Ocak Pazar
Haftasonları yorgunluğumu iyice hissettiğim zamanlar. Belki de sadece benden bir şey isteyenlerden kaçmak için ileri sürdüğüm bir bahane. Dün neredeyse bütün günü uyuyarak geçirdim, uyumadığım zamanlarda da Harry Potter seyrettim.
Yarın okul yeniden açıldığı için çocukların ödevlerini kontrol etmem lazım, bunun yanında yapmam gereken başka şeyler de var ama benim yapmak istediğim şeyler çok başka. Yapması kolay şeyler, dışarı çıkmak, başka bir yere gitmek, fotoğraf çekmek, yol kenarında bir yerde oturup kitap okumak. Hava da çok uygun aslında, sıcaklık on derecenin üzerindeymiş bu gün ama önce diğer işlerin yapılması lazım.
Önce Serkan'la sudoku çalıştık. Eğer bir şey kesin değilse o konuda kararı şımdi verme fikrini öğrendi ama bu iyi bir fikir mi bilmiyorum. Sonra Katja'nın ödevinin düzeltilmesi işine baktım.
Öğle yemeğinden sonra Serkan'la küçük bir sera yaptık, bu iş biter bitmez de ormana gitmeye karar verdik. Çıkmadan önce küçük bir bilgisayar sorununa bakmam gerekti ama çözüm yokmuş, iyi ki her sorunu çözebilmem gerekmiyor.
Sonunda evden çıkabildik. Ümit uzun mavi eldivenleri ve Noel baba kukuletasıyla komik bir E.T. gibi giyinmişti. Şapka konusunda ondan öğreneceğim çok şey var hala. Yolda küçük bir gölet gördük ama zaten geç çıktığımız için oraya gitmek istemedik. Göletin yerini ilkbahar ziyaretlerim için not aldım, belki orada kurbağa ya da yusufçuk bulabilirim.
Akşam yapacak işim yok derken yatana kadar internette birileriyle konuştum. Konuşmaya başlamadan önceki korkularım kısa süre sonra yok olmuştu. Tanrılar bu akşam da beni şaşırtmayı başarmıştı, zaten bu yüzden yaratmadım mı onları?
Haftasonları yorgunluğumu iyice hissettiğim zamanlar. Belki de sadece benden bir şey isteyenlerden kaçmak için ileri sürdüğüm bir bahane. Dün neredeyse bütün günü uyuyarak geçirdim, uyumadığım zamanlarda da Harry Potter seyrettim.
Yarın okul yeniden açıldığı için çocukların ödevlerini kontrol etmem lazım, bunun yanında yapmam gereken başka şeyler de var ama benim yapmak istediğim şeyler çok başka. Yapması kolay şeyler, dışarı çıkmak, başka bir yere gitmek, fotoğraf çekmek, yol kenarında bir yerde oturup kitap okumak. Hava da çok uygun aslında, sıcaklık on derecenin üzerindeymiş bu gün ama önce diğer işlerin yapılması lazım.
Önce Serkan'la sudoku çalıştık. Eğer bir şey kesin değilse o konuda kararı şımdi verme fikrini öğrendi ama bu iyi bir fikir mi bilmiyorum. Sonra Katja'nın ödevinin düzeltilmesi işine baktım.
Öğle yemeğinden sonra Serkan'la küçük bir sera yaptık, bu iş biter bitmez de ormana gitmeye karar verdik. Çıkmadan önce küçük bir bilgisayar sorununa bakmam gerekti ama çözüm yokmuş, iyi ki her sorunu çözebilmem gerekmiyor.
Sonunda evden çıkabildik. Ümit uzun mavi eldivenleri ve Noel baba kukuletasıyla komik bir E.T. gibi giyinmişti. Şapka konusunda ondan öğreneceğim çok şey var hala. Yolda küçük bir gölet gördük ama zaten geç çıktığımız için oraya gitmek istemedik. Göletin yerini ilkbahar ziyaretlerim için not aldım, belki orada kurbağa ya da yusufçuk bulabilirim.
Akşam yapacak işim yok derken yatana kadar internette birileriyle konuştum. Konuşmaya başlamadan önceki korkularım kısa süre sonra yok olmuştu. Tanrılar bu akşam da beni şaşırtmayı başarmıştı, zaten bu yüzden yaratmadım mı onları?
7 Ocak 2012 Cumartesi
Bir delinin hatıra defteri (15)
6 Ocak Cuma
Dün oldukça sıradan bir gündü. İş, ev, internet, televizyon ve uyumak. İlaca artık iyice alıştığıma göre bazı deneylere başlamanın zamanı geldi, artık yapmam gereken şeyleri daha da erteleyecek kadar gücüm yok. Geciktikçe baş edemediğim korkularla karşı karşıya kalıyorum, bunun yerine önce daha basit korkularımla yüzleşeyim ki deve yaptığım pirelerden kurtulayım.
İşe geldiğimde beklediğim elektronik posta beni bekliyordu ve gün güzel başlamıştı, demek ki potu artırabilirim. Bridge kursu için yazıştığım adam aramamı istemişti, evet, bunu da yapmalıyım. Öğlende adamı aradım, iki hafta sonra ilk derse gideceğim. Acaba çok mu hızlı başladım? Şimdiden haftada iki akşamım planlandı, spora da başlayabilirsem üç olacak. Haftasonu da çocuklar, gezmeler derken hayatımı kaçmaktan koşturmaya dönüştürmeyeyim.
Öğleden sonra toplantı vardı. Genelde sevmememe rağmen bu sefer zamanlama iyiydi. Yorgundum ve zaman geçmek bilmiyordu, toplantı ilaç gibi geldi.
Akşam internet bile oldukça tenhaydı, bu nedenle televizyon karşısında uyuklamayı seçtim.
Dün oldukça sıradan bir gündü. İş, ev, internet, televizyon ve uyumak. İlaca artık iyice alıştığıma göre bazı deneylere başlamanın zamanı geldi, artık yapmam gereken şeyleri daha da erteleyecek kadar gücüm yok. Geciktikçe baş edemediğim korkularla karşı karşıya kalıyorum, bunun yerine önce daha basit korkularımla yüzleşeyim ki deve yaptığım pirelerden kurtulayım.
İşe geldiğimde beklediğim elektronik posta beni bekliyordu ve gün güzel başlamıştı, demek ki potu artırabilirim. Bridge kursu için yazıştığım adam aramamı istemişti, evet, bunu da yapmalıyım. Öğlende adamı aradım, iki hafta sonra ilk derse gideceğim. Acaba çok mu hızlı başladım? Şimdiden haftada iki akşamım planlandı, spora da başlayabilirsem üç olacak. Haftasonu da çocuklar, gezmeler derken hayatımı kaçmaktan koşturmaya dönüştürmeyeyim.
Öğleden sonra toplantı vardı. Genelde sevmememe rağmen bu sefer zamanlama iyiydi. Yorgundum ve zaman geçmek bilmiyordu, toplantı ilaç gibi geldi.
Akşam internet bile oldukça tenhaydı, bu nedenle televizyon karşısında uyuklamayı seçtim.
6 Ocak 2012 Cuma
Almanya'da ilkokul (2)
Çocuklar Noel nedeniyle üç haftadır tatildeler. Bu sırada her şeyi unutmasınlar diye çocuklara ödev kitapçıkları vermiş öğretmenleri. Dün acaba kitapçıkta acaba nasıl sorular var diye bir baktım. Einstein bulmacası türünde boyamalı bir kaç soru ve sayılı ve şekilli sudoku soruları vardı. Mantık sorularını çok güzel çözmüşler ama sudokunun kurallarını anlatmam gerekti. Biz neden zamanında saçma sapan okullarda okuduk ki?
Ümit ve Serkan (15)
Katja'dan bir hikaye daha:
Ormanda çocuklarla gezmeye gitmişler ve Katja çocukları meşgul etmek için sorular soruyor.
Katja: Serkan, 8 kere 8 kaç eder?
Serkan: 64
Katja: (Şaşırarak) Nasıl yaptın?
Serkan: 2 kere 32 eşittir 64.
Katja: (Daha da şaşırmış) 32 nereden çıktı?
Serkan: 2 kere 16.
Bu çocuklar okulda nasıl öğreniyorlar anlamıyorum. Ben o yaşta çarpım tablosunu ezberlemiştim ama matematiği bu kadar anlamıyordum.
5 Ocak 2012 Perşembe
Bir delinin hatıra defteri (14)
4 Ocak Çarşamba
İlaca başlayalı 2 hafta oldu ve iyi etkilerini biraz biraz görmeye başladım. Yan etkileri artık rahatsız etmeyecek seviyelere kadar geriledi, örneğin bu gün uyuklamadan epey program yazabildim. Korkularımla daha cesurca oynayabiliyorum, eskilerini bir kenara koyuyorum, yenilerini alıyorum ama panik eskisi kadar şiddetli olmuyor. Kendimi yakında içine atabileceğim birkaç soğuk su birikintisi buldum, umarım bunu yapabilecek cesareti de bulabilirim. Belki yavaş yavaş değişiyorum ama neden olduğunu bilmiyorum ve bu beni artık rahatsız etmiyor.
4 Ocak 2012 Çarşamba
Ümit ve Serkan (14)
Ümit'e Nintendo 3DS aldığımızdan beri Serkan Ümit ile daha iyi geçinmeye çalışıyor. Ümit de Serkan'a daha çok hayır diyebiliyor. Dün Serkan heralde yine Katja'yı kızdırmış ve Nintendo ile oynayamama cezası almış. Akşam Serkan bana geliyor ve hikayeyi su şekilde anlatıyor:
Serkan: Baba, ben şöyle yaptım annem de bana yarın Nintendo ile oynayamama cezası verdi.
Ben: Tamam.
Serkan: Sonra bir şey daha yaptım ve annem benim bir daha Nintendo ile oynamamı yasakladı ama bu durumda sadece ilk ceza geçerli olur, değil mi?
Ben: Bilmiyorum, Alman kanunlarına bakmam lazım.
Serkan: Baba, ben şöyle yaptım annem de bana yarın Nintendo ile oynayamama cezası verdi.
Ben: Tamam.
Serkan: Sonra bir şey daha yaptım ve annem benim bir daha Nintendo ile oynamamı yasakladı ama bu durumda sadece ilk ceza geçerli olur, değil mi?
Ben: Bilmiyorum, Alman kanunlarına bakmam lazım.
Bir delinin hatıra defteri (13)
3 Ocak Salı
Şirkette alkol almadan da uyku bastırıyor. Öyle ki öğleden önce esnemekten başka hemen hemen hiç bir şey yapamıyorum. Öğleden sonra bir saat kadar gözlerimi açık tutamıyorum ama ondan sonra sorun olmadan çalışabiliyorum. Eğer bu haftasonuna kadar yorgunluk sorunu çözülmezse ilacı artık akşam almaya başlayacağım.
Bu gün bir intihar senaryosu düşünmeye çalıştım. Etmeye niyetim yok, sadece merak ettim. Nasıl yapardım, nelere dikkat ederdim? Mükemmel intihar mükemmel suç kadar zor bir şeymiş sonucuna vardım.
Bu akşam panik için ideal ortam oluştu. Katja dışarıda, ben içeride, çocuklar mutlu ve bu sefer ilaç izin verirse karanlık düşüncelerimi davet etmeye kararlıyım.
Senaryolar birbirini kovalıyor ama içimde fırtınalar kopmadı hala, sadece zaman zaman rüzgarlar ama dengemi bozacak kadar şiddetli değiller.
Telefon çalıyor. Telefonu alıyorum ve kiminle olduğunu anlamadan konuşmaya başlıyorum. Bir beş on saniye sonra durumu çözüyorum ve beynimin bu tepkiyi nasıl bu kadar kusursuz verebildiğine hayret ederek konuşmayı daha kontrollü bir şekle çeviriyorum. Uzun süredir yapmayı istediğim bir konuşmaydı, sadece konuyu nasıl açacağımı bilmiyordum ve ilahlar yine armudu pişirmiş ve ağzıma atmışlardı. Problemlerim üzerine konuştuk, ben anlattım o dinledi, sonra o yaşadıklarını anlattı ben dinledim. Sonuçta bilmediğim ya da daha önce düşünmediğim hiç bir şey söylemedi ama üzerimden büyük bir yükün kalktığını hissettim. Buna karşılık artık korktuğum ve çözmem gereken yeni problemlerim var ama bunlar benim için daha kontrol edilebilir şeyler.
Bu akşam panik yoktu ama savaş daha bitmedi, belki de daha başlamadı bile.
3 Ocak 2012 Salı
Bir delinin hatıra defteri (12)
2 Ocak Pazartesi
Bu yılın ilk iş günü ve bir haftalık tatilimden sonra oldukça rahat kalktım. Boynumu hala rahat oynatamıyorum ama bütün gün bilgisayar karşısında oturmama engel olabilecek bir durum değil.
Şirkette ilk yarım saati insanlarla el sıkışarak ve yeni yıl dilekleri ile geçirdim. Sonra AR-GE şefinin geleneksel şampanyalı davetine katıldık. İki kadehten sonra acayip uykum gelmişti ve başım da dönüyordu. Öğle yemeğinden biraz önce bu etkiler geçti.
Öğleden sonra bir arkadaşla programlama felsefesi üzerine tartıştık. Çok fazla satır yazmak istemediği için programın tasarımında değişiklik yapmak istiyordu. Ben de ona yapmak istediği değişikliğin esnekliği feda edip karşılığında minimum bir tasarruf getireceğini, hayalini kurduğu tasarrufun başka tekniklerle yapılabileceğini gösterdim. Kendisini hayaline o kadar kaptırmıştı ki çözümümü anlayamadı ya da kabul etmek istemedi. Benim problemime ne kadar benziyor!
Bunun dışında iş için hiç bir şey yapmadım. Ne bir istek ne de gücüm var, evdeyken arada kestirip biraz dinlenebiliyordum ama şirkette bunu yapamıyorum.
Bu yılın ilk iş günü ve bir haftalık tatilimden sonra oldukça rahat kalktım. Boynumu hala rahat oynatamıyorum ama bütün gün bilgisayar karşısında oturmama engel olabilecek bir durum değil.
Şirkette ilk yarım saati insanlarla el sıkışarak ve yeni yıl dilekleri ile geçirdim. Sonra AR-GE şefinin geleneksel şampanyalı davetine katıldık. İki kadehten sonra acayip uykum gelmişti ve başım da dönüyordu. Öğle yemeğinden biraz önce bu etkiler geçti.
Öğleden sonra bir arkadaşla programlama felsefesi üzerine tartıştık. Çok fazla satır yazmak istemediği için programın tasarımında değişiklik yapmak istiyordu. Ben de ona yapmak istediği değişikliğin esnekliği feda edip karşılığında minimum bir tasarruf getireceğini, hayalini kurduğu tasarrufun başka tekniklerle yapılabileceğini gösterdim. Kendisini hayaline o kadar kaptırmıştı ki çözümümü anlayamadı ya da kabul etmek istemedi. Benim problemime ne kadar benziyor!
Bunun dışında iş için hiç bir şey yapmadım. Ne bir istek ne de gücüm var, evdeyken arada kestirip biraz dinlenebiliyordum ama şirkette bunu yapamıyorum.
2 Ocak 2012 Pazartesi
Bir delinin hatıra defteri (11)
1 Ocak Pazar
Günün çoğunu uyuyarak geçirdim ama neden uyumak istediğimi bilmiyorum. Kendimi öyle yorgun hissetmiyordum, heralde yapacak daha iyi bir şey bulamadım ama kötü yattım heralde, boynum tutulmuş.
Bir de bunun üzerine safra kesemdeki taşın ufak ağrıları binince komik görüntüler ortaya çıkıyor. Safra kesesi ağrısı! Kısa bir iki büklüm olma ve bu yüzden oluşan boyun ağrısı ile yine hemen doğrulma! İnlemelerim olmasa heralde oldukça kötü bir dans figürü çalıştığım düşünülebilir.
Uyumadığım zamanlarda ya arkadaşlarla konuşuyorum ya da kitap okumaya çalışıyorum. Yavaş yavaş daha soyut şeyler düşünmek istiyorum, bu konulardaki konsantrasyonum daha uzun sürüyor.
Akşam çocukları televizyon seyretmeye gidebilmek için bizim yatakta yatırdım. Televizyon, hap ve internetten sonraki en etkili uyuşturuculardan biri. Akşam panik hemen hemen hiç yoktu. Belki de bu ilacın bana yardım edeceğini söyleyen insanlara artık inanmam gerekiyor ama içimdeki kötümser istatistikçi hala yeterince deney yapmadığımı iddia ediyor.
Çocuklar ne yazık ki benim tarafımda yatmış ve bu durumda yastıksız uyumam gerekecek. En büyük sorunum bu olsun.
Günün çoğunu uyuyarak geçirdim ama neden uyumak istediğimi bilmiyorum. Kendimi öyle yorgun hissetmiyordum, heralde yapacak daha iyi bir şey bulamadım ama kötü yattım heralde, boynum tutulmuş.
Bir de bunun üzerine safra kesemdeki taşın ufak ağrıları binince komik görüntüler ortaya çıkıyor. Safra kesesi ağrısı! Kısa bir iki büklüm olma ve bu yüzden oluşan boyun ağrısı ile yine hemen doğrulma! İnlemelerim olmasa heralde oldukça kötü bir dans figürü çalıştığım düşünülebilir.
Uyumadığım zamanlarda ya arkadaşlarla konuşuyorum ya da kitap okumaya çalışıyorum. Yavaş yavaş daha soyut şeyler düşünmek istiyorum, bu konulardaki konsantrasyonum daha uzun sürüyor.
Akşam çocukları televizyon seyretmeye gidebilmek için bizim yatakta yatırdım. Televizyon, hap ve internetten sonraki en etkili uyuşturuculardan biri. Akşam panik hemen hemen hiç yoktu. Belki de bu ilacın bana yardım edeceğini söyleyen insanlara artık inanmam gerekiyor ama içimdeki kötümser istatistikçi hala yeterince deney yapmadığımı iddia ediyor.
Çocuklar ne yazık ki benim tarafımda yatmış ve bu durumda yastıksız uyumam gerekecek. En büyük sorunum bu olsun.
1 Ocak 2012 Pazar
Bir delinin hatıra defteri (10)
31 Aralık Cumartesi
Bu gece yılbaşı ve benim ne parti planım var ne de geçen farklı yeni yıl dileğim. Oldukça sıradan bir Silvester akşamı geçirdim. Önce hep beraber kayınpederimi ziyaret ettik ve çocuklar Noel hediyelerini aldılar, uzaktan kumandalı bir adet buldozer ve bir kamyon. Tabii ki daha eve gelmeden ikisini de kırdılar. Eve gelince Katja biraz dışarı çıktı ve çocuklar da oyuncak dolaplarını toplamaya devam ettiler. Katja döndükten sonra her Silvester akşamı olduğu gibi 'Dinner for one' izlendi. Program ingilizce olmasına rağmen çocuklar yine kahkahadan ortalığı yıktı. Gecenin kalan kısmını televizyon başında geçirdim. Geceyarısı olduğunda çocukları havai fişek gösterilerini seyretmek için kaldırdık. Ümit hemen dönüp yattı ama Serkan büyük bir heyecanla neredeyse sonuna kadar ayakta kalıp seyretti, ne de olsa patlayan fişeklerin hepsi kendisinindi.
Paniksiz bir günü daha bitirmenin rahatlığı ve sonraki günler için riskin artmış olmasının korkusuyla yatağa gittim. Bir yılı da böyle bitirmiş oldum.
Bu gece yılbaşı ve benim ne parti planım var ne de geçen farklı yeni yıl dileğim. Oldukça sıradan bir Silvester akşamı geçirdim. Önce hep beraber kayınpederimi ziyaret ettik ve çocuklar Noel hediyelerini aldılar, uzaktan kumandalı bir adet buldozer ve bir kamyon. Tabii ki daha eve gelmeden ikisini de kırdılar. Eve gelince Katja biraz dışarı çıktı ve çocuklar da oyuncak dolaplarını toplamaya devam ettiler. Katja döndükten sonra her Silvester akşamı olduğu gibi 'Dinner for one' izlendi. Program ingilizce olmasına rağmen çocuklar yine kahkahadan ortalığı yıktı. Gecenin kalan kısmını televizyon başında geçirdim. Geceyarısı olduğunda çocukları havai fişek gösterilerini seyretmek için kaldırdık. Ümit hemen dönüp yattı ama Serkan büyük bir heyecanla neredeyse sonuna kadar ayakta kalıp seyretti, ne de olsa patlayan fişeklerin hepsi kendisinindi.
Paniksiz bir günü daha bitirmenin rahatlığı ve sonraki günler için riskin artmış olmasının korkusuyla yatağa gittim. Bir yılı da böyle bitirmiş oldum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)