30 Aralık 2013 Pazartesi

Ümit ve insan vücudu üzerine bir monolog

Ümit'in Noel hediyelerinden biri de plastik bir insan vücudu. İskeletinden içorganlarına kadar parçaları tek tek takıp kapatılıyor. Bunun yanında henüz tam birleştiremediğimiz bir adet steteskop ve DNA yapmak için de bir torba aminoasit var. Böbrekleri takamadığım belli olmasın diye vücudu kapatıp da çektiğim fotoğrafı aşağıda görebilirsiniz.

Plastik vücut maketi

Bahçe ile ilgili yazımı yazıyordum ki Ümit televizyon seyretmekten sıkılmış bir vaziyette elinde yukarıdaki vücut parçalarıyla yanıma geldi. Parçaları birleştirirken aramızda aşağıdaki monolog geçti:

Ümit: Bu vücutta iki organ hariç hepsi var. Beyin ve dalak. Ama soru değil, yaşamak için bunlara ihtiyaç yok. Bunların yerine mesane koymuşlar ama, çişim geldi birden.

Bu sırada Ümit kitapçıkta hücre yapısıyla ilgili kısmı okumuştur.

Ümit: Ne? Hücrede sitoplazma mı var? İçimizde plazma mı var? Aman yanıyorum, çok sıcak. Başka neler varmış? Hücre zarı, hücre çekirdeği, ribozom, lizozom, endoplazmik retikulum. Ay dayanamıyorum artık. Neden bu kadar saçma isimleri var bunların? Neden köpek, kalem gibi isimler vermemişler? Golgi aygıtı. İçimizde aygıt da mı var?

Ben daha son otuz saniyede neler dendiğini hatırlamaya çalışırken Ümit çoktan odadan çıkıp başka monologlara yelken açmıştı bile.

24 Aralık 2013 Salı

Serkan ve kırmızı kart

Serkan geçenlerde bir gün sınıf öğretmeninden kırmızı kart görmüş. Bu gerçekten de kırmızı bir kart ve öğrenci ceza olarak bu kartın arkasında yazan yazıyı defterine yazmak zorunda. Bart Simpson'ın her bölüm başı tahtaya yazdıkları gibi ama daha uzun. Neden kırmızı kart gördüğünü sorduğumda Kaan ile kavga etmiş olduğunu öğrendim. Sonra aramızda şöyle bir konuşma geçti:

Ben: Neden Kaan'la kavga ettin?
Serkan: Önce kendimle ilgili genel bir örnek vereyim sonra o anda ne olduğunu anlatırım. Tamam mı?
Ben: Anlaştık.
Serkan: Mesela okulda yakan top oynarken kendimi küçük çocukların önüne atıyorum ki top onlara gelmesin. Ben böyleyim işte, zayıfları koruyorum.
Ben: Güzel.
Serkan: Kaan Angelique'e vurunca da tutamadım kendimi.

Eğer Serkan'ı biraz tanıyorsam Angelique kısmı dışındakiler palavra olabilir.

17 Ekim 2013 Perşembe

Ümit ve bir bilmece

Dün gece havaalanında uçak beklerken Ümit bana okulundaki bilmece grubunda öğrendiği bazı bilmeceleri sormaya başladı. Cevaplarını bildikten sonra ona yeni bir tane sorup test edeyim dedim ve şu klasik soruyu sordum:

Bir nehir kıyısındasın ve yanında bir kurt, bir koyun ve bir miktar da ot var. Yalnız kaldıkları zaman kurt koyunu, koyun da otu yiyor. Kıyıda bir adet de sandal var. Amaç üçünü de birbirlerini yemeden karşıya geçirmek. 

İlk önce soruyu yanlış sordum ve dedim ki sandala senden başka iki şey daha alabilirsin. Bunu hemen çözdü. Sonra sandala sadece bir şey alabilirsin dedim ve doğru cevap yine gecikmedi. Ümit'e nasıl çözdüğünü sorduğumda aşağıdaki sahneyi anlatmaya başladı. 

22 Eylül 2013 Pazar

Ümit ve Serkan (İnanılırlık)

Ümit: Dünyanın bir yerinde yaşayan bir salyangoz türü varmış, dokunduğun zaman zehirliyormuş. Hatta öldürebiliyormuş da.
Serkan: Hah, ben o salyangoza onbin kez dokundum.
Ümit: Ama Pascal bir kitapta okumuş ve bu durumda ölebilirdin.
Serkan: Öyle okuduğun her şeye inanmayacaksın.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ümit ve Serkan - Vejetaryenlik

Bu haftasonu Ümit ve Serkan arasında geçen kulak misafiri olduğum bir konuşma:

Serkan: Ümit, artık hayvan yemeyelim.
Ümit: İyi fikir, hayvanlar çok sevimliler.
Serkan: Yoshi, balıklar filan bizim arkadaşlarımız. Onları yiyemeyiz.

(Bir dakika sonra)
Serkan: Kertenkele yemek isterim ama.
Ümit: Çok iyi fikir, belki kertenkele adam olurum öyle.

Açılın, iki adet çakma vejetaryen geliyor.

3 Mart 2013 Pazar

Kırmızı lahana ile kimya

Çocuklara bir kimya deneyi gosterme planları yapıyordum. Dikkatlerini çekebilmek için deneyin basit ve renkli olması gerektiğini düşündüm. İlk başta aklıma pH deneyleri geldi. Lisede litmus kağıtlarıyla asitlerin bazların güçlerini değişen renkler aracılığıyla tespit etmeye çalışırdık. Internette litmus kağıdı alma planları yaparken doğal indikatörlerle ilgili sayfalar buldum ve kırmızı lahananın evrensel indikatör (yani her pH değeri için kullanılabilen) olduğunu öğrendim. Hazırlanması da açıklamalara göre oldukça kolaydı.

Marketten aldığım kırmızı lahananın iç yapraklarını kullandım çünkü dış yapraklar genelde yıkandığı için indikatör maddeyi zaten kaybetmiş olabiliyor. Çıkardığım iç yaprakları küçük parçalar halinde kesip bir avuç kadar bir yığın hazırladım. Bu parçaları bir kaba koydum ve üzerlerini örtecek kadar su ekledim. Sonra bunları kaynatmaya başladım. Kaynamaya başladıktan sonra ocağın altını kapattım ve soğumasını bekledim. Soğuduktan sonra da sıvıyı bir kahve filtresinden geçirerek bir kavanoza aktardım. Filtrenin tek görevi sıvının içindeki lahana parçalarını süzmek, yani sıvı dikkatlice aktarılırsa süzgece gerek yok aslında. Kaynatmak yerine lahana parçalarını ılık suda bekletmek de işe yarayabilir.

İndikatörün testi için de evde bulabildiğim çeşitli maddeleri kullandım: Limon, gazoz, sıvı sabun, sirke, boru temizleycisi, çamaşır deterjanı, tuvalet temizleyicisi ve soda. Karışımlarin asit ya da baz olmalarına gore renk değiştirmelerini izledim ama hiçbir ölçüm yapmadığım için hangi rengin hangi pH  değerine karşılık geldiğini bilmiyorum. Internette yapılmış deneylere dayanarak aşağıdaki sınıflandırmayı yapabiliriz ama:


  • Asit: pembe mor arası renkler
  • Baz: koyu yeşil sarı arası renkler
Aşağıdaki videoda renk değişim deneyini görebilirsiniz.



21 Şubat 2013 Perşembe

Basit bir içbükey mercek

Işığın içbükey mercek tarafından kırılmasını gözlemlemek için basit bir mercek yapmaya karar verdim. Bunun için bir reçel kavanozu aldım ve içine su doldurdum. Kavanozun içbükey şeklini alan su kırılma indisi sayesinde beklediğim mercek etkisini gösterdi. Duvara yapıştırdığım milimetrik kağıdı da ekran olarak kullandım.

Işık kaynağı olarak 1 mW gücünde bir lazer kullandım. Lazeri, ışın kavanozdan geçip ekrana düşecek şekilde ekrana paralel hareket ettirerek ışının mercek içinde takip ettiği yolları gözlemledim.

Çevredeki ışık güçlü olduğundan su içindeki kırılma çok net görülemedi. Bunun üzerine suya ışını görmemi sağlayacak parçacıklar katmaya karar verdim ve bunun için suya birkaç damla süt kattım.

Son olarak da milimetrik kağıt üzerindeki noktayı kullanarak merceğin odak mesafesini bulmaya çalıştım. Aşağıda bu denemeleri kaydettiğim bir videoyu görebilirsiniz.

16 Şubat 2013 Cumartesi

Nişasta ve su

Bugüne kadar nişasta ile ilgili hayal meyal hatırlayabildiğim iki şey biliyordum:

  • Patateste bulunur
  • Ağızda sindirilir
Bugün televizyonda gördüğüm bir nişasta deneyi için malzeme almaya çıktım. Alışveriş merkezinin birinde nişasta buldum. El işleri konusundaki yeteneksizliğimi bildiğimden iki paket mısır nişastası aldım. Akşam deneyi yaparken bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu anlayacaktım.

Deney aslında oldukça basit. Bir kaba bir miktar nişasta koyuluyor ve sonra kaba yavaş yavaş su ekleniyor. Karışımın çok sulu olmamasına dikkat etmek gerekiyor. Hamur kıvamında tutmak yeterli aslında. Tabii ben doğru oranı bulduğumda elimde artık başka bir deneme için nişasta kalmamıştı. Karışım hazır olunca deneyler de kolayca yapılabiliyor. Deneylerden önce etrafı gazete kağıdıyla koruma altına almak oldukça akıllıca bir hareket olacaktır. Büyük ihtimalle etrafa ya toz halinde nişasta ya da hamur şeklinde karışım saçılacaktır. Ya da benim yaptığım gibi her ikisi de.

Benim merak ettiğim deney, karışımın kuvvet altındaki davranışıydı. Gördüğüm deneylerde karışım kuvvet uygulandığında hamur ya da katı gibi davranıyordu, kuvvet kaldırıldığında da tekrar akışkan şekline geçiyordu. Ben bu deneyi elimde hamur yoğurarak ve kapta karışımı yavaş ve hızlı şekilde karıştırarak yaptım ve daha önce internetteki vidyolarda gördüğüm sonuçları aldım. 

Aşağıda benim yapmış olduğum deneyleri görebilirsiniz. Daha ilginç deneyleri de internette bulabilirsiniz. Örneğin bu karışımı bir hoparlör üzerinde şekilden şekle sokabilirsiniz ya da yeterince büyük bir kapta bu karışımın üzerinde batmadan yürüyebilirsiniz.